Karşılıksız Çek Keşide Etme Suçunun İnfazı Durdurulmuştur

26 Mart 2020 Tarihli ve 31080 Sayılı Resmî Gazete 1. Mükerrer’de yayımlanan 7226 sayılı torba yasanın 49. maddesi ile 5941 sayılı Çek Kanunu’na geçici 5. madde eklenmiştir. Bu maddeyle birlikte 24.03.2020 tarihinden önce karşılıksız çek keşide etme suçundan mahkûm olanların cezalarının infazı 26.03.2020 tarihi itibariyle durdurulmuştur.

Hükümlü, tahliye tarihinden itibaren en geç üç ay içinde çek bedelinin ödenmeyen kısmının onda birini alacaklıya ödemek zorundadır. İnfazın durdurulduğu tarihten itibaren en geç üç ay içinde çek bedelinin ödenmeyen kısmının onda birinin ödenmemesi durumunda alacaklının şikayeti üzerine mahkemece, hükmün infazının devamına karar verilir.

Çek bedelinin ödenmeyen kısmının onda biri çıkarıldıktan sonra kalan kısmını üç aylık sürenin bitiminden itibaren ikişer ay arayla 15 eşit taksitle ödenmesi durumunda mahkemece, ceza mahkumiyetinin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına karar verilir. Hükümlü taksitlerden birisini süresi içinde ilk defa ödemediği takdirde ödemediği bu taksit, sürenin sonuna bir taksit olarak eklenir. Kalan taksitlerden birini daha ödemediği takdirde alacaklının şikayeti üzerine mahkemece hükmün infazının devamına karar verilir.

Korona Virüsü Sebebiyle Kısa Çalışma ve Kısa Çalışma Ödeneği

Bilindiği üzere şu günlerde ülkemizi ve dünyayı her açıdan etkileyen yeni tip COVID-19 olarak adlandırılan korona virüsü ile karşı karşıyayız. Bu virüs sebebiyle ülkemizin ekonomi ve iş yaşantısında çeşitli sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Ülkemizin köklü mevzuat yapısında ise bu sorunların çoğuna çözüm bulunabilmektedir. Bu yazımızda korona virüsü sebebiyle işyerindeki haftalık çalışma sürelerini önemli ölçüde azaltan ve işyeri faaliyetlerini tamamen veya kısmen durduran işletmelere yönelik çözüm bulmak adına 30.04.2011 tarihinde 27920 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kısa Çalışma ve Kısa Çalışma Ödeneği Hakkında Yönetmelik’ten bahsedeceğiz.

Anılan yönetmeliğin dayanak kanunu 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’dur. Bu kanunun Ek 2. maddesine göre genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak önemli ölçüde azaltılması veya işyerinde faaliyetin tamamen veya kısmen geçici olarak durdurulması hallerinde, işyerinde üç ayı aşmamak üzere kısa çalışma yapılabilir. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından korona virüsü bu maddede geçen zorlayıcı sebepler arasında kabul edilmiştir.

Kısa çalışma üç ayı geçmemek üzere korona virüsü gerekçesiyle çalışma süresinin en az 1/3 oranından azaltılması veya aynı gerekçeyle en az dört haftayla faaliyetin kısmen veya tamamen durdurulması şeklinde meydana gelebilir.

Kısa çalışma sürecinde işyeri çalışanlarına işsizlik sigortası fonundan ücretlerinin %60’ı kadarı ödenir. Ayrıca işçilerin sigorta primleri de bu fondan Sosyal Güvenlik Kurumu’na aktarılır.

Kısa çalışma ödeneğinin alınabilinmesi için kuruma yapılan kısa çalışma talebinin uygun bulunmasıyla birlikte işçinin kısa çalışmaya başlandığı tarihte 4447 sayılı kanuna göre işsizlik ödeneğine hak kazanmış olması gerekmektedir. İşsizlik ödeneğine hak kazanmanın detaylarına buradan ulaşabilirsiniz: İşsizlik Ödeneği Şartları

26 Mart 2020 Tarihli ve 31080 Sayılı Resmî Gazete 1. Mükerrer’de yayımlanan 7226 sayılı torba yasanın 41. maddesi ile 4447 sayılı kanuna geçici 23. madde eklenmiştir. Bu geçici maddeye göre korona virüsü sebebiyle kısa çalışma başvurularında işsizlik sigortası hak etme koşullarını yerine getirmesi hükmü, kısa çalışma başlama tarihinden önceki son 60 gün hizmet akdine tabi olanlardan son üç yıl içinde 450 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödenmiş olması şeklinde uygulanır.

Kısa Çalışma Bildirimi

Kısa çalışma ödeneğinden yararlanabilmek için öncelikle Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü’ne kısa çalışma bildiriminde bulunmak ve buradan olumlu dönüt almak gerekir. Ayrıca işyerinde varsa toplu iş sözleşmesinin tarafı işçi sendikasına da yazılı bildirimde bulunmak zorunludur.

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere korona virüsü sebebiyle yapılan başvurular, zorlayıcı sebep içinde kabul edilerek uygun görülmektedir. Ayrıca bakanlığın “Covid-19 Sebebiyle Yapılacak Kısa Çalışma Uygulaması Kararı” uyarınca Cumhurbaşkanlığı, bakanlıklar, valilikler veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından faaliyeti durdurulan işyerlerinin talepleri, yalnızca bu kapsamda olup olmadıkları üzerinden incelenecektir. Dolayısıyla bu kapsamda olan işyerleri hızlı bir şekilde kısa çalışmaya uygunluk onayı almaktadır.

Eğer işyerinde faaliyet tamamen durdurulmuyorsa ve çalışma süreleri önemli ölçüde azaltılıyorsa, kısa çalışmanın yapılacağı zaman aralığı işverence belirlenir ve bildiriminde bu zaman aralıkları gösterilir.

Kısa Çalışma Ödeneğinin Miktarı ve Ödenmesi

Kısa çalışma ödeneğinin miktarı, işçinin son 12 aylık sigorta primine esas kazancı dikkate alınarak hesaplanan brüt kazancının %60’ıdır. Ancak bu miktar asgari ücretin bir buçuk katını geçemez. Geçtiği taktirde ödenecek ücret asgari ücretin bir buçuk katıdır. Eğer işyerinde faaliyet tamamen durdurulmuyorsa ve çalışma sürelerinin önemli ölçüde azaltılmasına bağlı olarak kısa çalışma yapılıyorsa kısa çalışma ödeneği çalışılmayan süreler üzerinden hesaplanır. İşçinin hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatillerdeki alması gereken ücreti ise işyerindeki kısa çalışma oranı üstünden garameten işveren ve kurum birlikte öder.

Kısa çalışma ödeneği en fazla üç ay için bizzat işçiye ödenir. Kısa çalışma süresi, üç aydan önce son bulursa ödenekler bu son bulma tarihinden sonra ödenmez. Fazla ödemelerin tespiti halinde kurum bunları yasal faizi ile tahsil etmeye yetkilidir.

Kısa çalışma yapan işveren, işçilerin çalışma sürelerine ilişkin kayıtları tutmak ve istenilmesi halinde ibraz etmek zorundadır. İşveren, bildirdiği süreden önce normal faaliyetine başlamaya karar vermesi halinde durumu; Kurum birimine, varsa toplu iş sözleşmesi tarafı işçi sendikasına ve işçilere altı işgünü önce yazılı olarak bildirmek zorundadır. Bildirimde belirtilen tarih itibariyle kısa çalışma sona erer.

İşçinin kısa çalışma ödeneği aldığı süre içinde 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu gereği ödenecek sigorta primi, işsizlik sigortası fonu tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna aktarılır.

Emre Yazılı Senette (Bonoda) Bulunması Gereken Zorunlu Unsurlar

Emre yazılı senetler bir miktar paranın belli bir vadede ödeneceğini gösterir kıymetli evraktır. Bono (emre yazılı senet) günlük hayatta kırtasiyelerden matbu şekilde alınabilen kolay erişilebilir veya bir beyaz kağıda kolayca düzenlenebilir bir kıymetli evraktır. Kırtasiyelerde satılan matbu senet yaprakları her ne kadar emre yazılı senedin hukuki niteliğine aykırı ibareler taşısa da şekli şartları yerine getirdiği için geçerli bir kıymetli evraktır. Bu yazımızda matbu alınan bir emre yazılı seneti (bonoyu) doldururken veya beyaz bir kağıda emre yazılı senet  düzenleyeceğimizde hangi hususlara dikkat edilmesi gerektiğinden bahsedilecek ve emre yazılı senetler hakkında genel bir bilgi verilecektir. 

 Bir emre yazılı senedin kıymetli evrak niteliği taşıması için:

1. Senet metninde “bono” veya “emre yazılı senet” kelimesini ve senet Türkçe’den başka bir dille yazılmışsa, o dilde bono veya emre yazılı senet karşılığı olarak kullanılan kelimeyi;
2. Belirli bir bedelin ödenmesi konusunda kayıtsız ve şartsız ödeme vaadini;
3. Kime veya kimin emrine ödenecek ise onun -hukuki deyişle lehdarın- adını;
4. Düzenlenme (Keşide) tarihini;
5. Düzenleyenin (Keşidecinin) imzasını,
içermesi gerekir. Aksi taktirde o evrak, kıymetli evrak niteliğine haiz olamaz ve kıymetli evrak olmanın faydalarından yararlanamaz. Şimdi bu unsurlara tek tek başlık altında bakmakta ve yokluklarında ne olacağını incelemekte yarar vardır. 

1- “Bono” veya “Emre Yazılı Senet” Kelimeleri

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 776. maddenin 1. fıkrasının a bendine baktığımızda bu kelimelerden birisi senet metninde bulunmalıdır. Bu kelimelerin birisi sadece senedin başlığında yer alması da yeterli sayılır çünkü hukuken başlık da metne dahil kabul edilir. Bir senet bononun tüm unsurlarını taşımasına rağmen sadece bu unsuru taşımazsa bu senet “emre yazılı ödeme vaadi” niteliğindedir. Senette “bono” veya “emre yazılı senet” ibaresi yoksa senedi adi senet olarak nitelendirmeyecek emre yazılı ödeme vaadi olarak nitelendireceğiz. Bonoya ilişkin bazı hükümler bu senetler hakkında uygulanmaz. Örneğin, kambiyo senetlere özgü icrai takibat yolundan bu senetler yararlanamaz.

2-  Belirli Bir Bedelin Ödenmesi Konusunda Kayıtsız ve Şartsız Ödeme Vaadi

Bir senedin ödeme vaadi olup olmadığı senet metninden anlaşılmalıdır. Senet metninde ödeyeceğim,ödeyeceğiz gibi kelimeler bulunması ödeme vaadi olduğunu gösterir. Bu ödeme vaadi hiçbir kayıt ve şarta bağlanamaz. Dikkat edilmesi gereken husus ödeme vaadinin kayıt ve şarta bağlanamayacak olmasıdır. Ödeme vaadini kapsamayacak şekilde kayıt ve şart koyulabilir. Örneğin, menfi emre kaydı koyulabilir. Menfi emre kaydı koyulduğunda senet ciro ile devredilemez. Menfi emre kaydı “nama yazılıdır” şeklinde koyulabilir. Bu durumda senedin devri alacağın temliki şartlarıyla gerçekleşebilir. Daha basit anlatımla yazılı bir anlaşma ile senet devredilebilir. Ciro yapılmışsa cirolar geçersizdir.

3- Kime veya Kimin Emrine Ödenecek ise Onun (Lehdarın) Adı

Bonoda lehdarın adı zorunlu bir unsurdur. Lehdar gerçek kişi ve/veya tüzel kişi olabilir. Lehdar birden fazla kişi olabilir. Bir senet, emre yazılı senedin (bononun) tüm özelliklerini taşısa bile lehdar kişi değilse o adi senettir, emre yazılı senet (bono) değildir. Tüzel kişiliği olmayan bir işletme adı bonoya yazılırsa ne olacaktır? Bu durumda senet kıymetli evrak niteliği olmayan adi bir senet kabul edilir.

4-  Keşide (Düzenlenme) Tarihi

Bir bononun geçerli olması için gerekli zorunlu unsurlardan birisi de keşide tarihidir. Bononun ön yüzünde bulunması zorunludur. “GG/AA/YYYY” veya “GG/ yazı ile ay /YYYY” olarak yazılabilinir. Önemli olan tarihin kuşkuya yer verilmeden tespit edilebilmesidir. Bu doğrultuda önerilen GG/yazı ile ay/YYYY şeklinde olmasıdır. Örneğin 1 Mart 2018 şeklinde. Keşide tarihi geçmişteki bir tarih olabileceği gibi gelecekteki bir tarih de olabilir. Eğer ay ve yıl belirtilip gün belirtilmemişse o bono geçersizdir. Yargıtay son yıllarda verdiği kararlar doğrultusunda ihmal suretiyle yapılan hatalarda bonoları geçersiz saymamıştır. Örneğin, 31 Kasım 2018 tarihi takvimde bulunmadığından bunun sehven yapıldığı takdir edilerek 30 Kasım 2018 anlaşılması gerekir demiştir, Yargıtay. Ancak 32 Kasım 2018 yazılsa idi bu kabul edilemez ve senet bono hükmünde sayılamaz. Senette birden fazla keşide tarihi varsa yazılmamış sayılır. Keşide tarihi yazılmamış sayılınca,keşide tarihi bonoda zorunlu unsur olduğundan dolayı zorunlu unsur eksik olmuş olur ve o senet bono sayılmaz. Başka bir şekilde kesin ve net (objektif) olarak o tarih belirlenebiliniyorsa o tarihte geçerli olur. Örneğin, “Cumhuriyet Bayramı 2018” ibaresi kesin ve net olarak 29 Ekim 2018’i gösterdiği için bu keşide tarihi geçerlidir. “2018 Yılı Kurban Bayramı’nın ilk günü” şeklinde bir keşide tarihi geçerli iken “2018 Yılı Kurban Bayramı” şeklinde bir keşide tarihi geçerli olamaz çünkü kurban bayramı 4 gündür ve hangi gün keşide tarihi olduğu kesin ve net olarak belirlenemez. Sübjektif tarihlerle keşide tarihi düzenlenemez. Örneğin, “2018 Yılındaki Doğum Günüm” şeklinde bir keşide tarihi atılamaz, atılırsa bono geçersizdir.

5-  Düzenleyenin (Keşidecinin) İmzası

Düzenleyenin ıslak imzası bononun üzerinde bulunması şarttır. Parmak basma, mühür, elektronik imza vb. şekillerle bono düzenlenemez. Düzenleyenin kendi eliyle imza atması şarttır. Son yasal düzenlemeler çerçevesinde görme engelli kişilerin dilerseler bir tanık isteyebilecekleri öngörülmüştür. El ile imza kabiliyeti bulunmayan kişiler maalesef ki kambiyo taahhüdünde bulunamayacaklardır. İmza yerine paraf atılamaz. Eğer bir bono ehil olmayan veya hayal mahsulü bir kişinin imzasını taşıyor olsa bile o bono geçerlidir çünkü bonolarda imzalar birbirinden bağımsızdır.

Ticari Alacak ve Tazminat Davaları İçin Yeni Dava Şartımız olan ARABULUCUK!

06.12.2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda kabul edilen 7155 sayılı kanunun 20. maddesi ile ticari alacak ve/veya tazminat davaları için hayatımıza giren dava şartı olan arabuluculuk süreci nasıl işleyecek herkes için merak konusu olmuştur.

Öncelikle belirtmek gerekir ki 7155 sayılı kanunun “Yürürlük” başlıklı 26. maddesinin 1-a bendi uyarınca bu dava şartı olan arabuluculuk 01.01.2019 tarihinden itibaren yürürlüğe girecektir. Aynı kanunun 21. maddesi uyarınca da 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na da geçiş süreci için geçici 12. madde eklenmiştir. Bu madde, dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümlerin görülmekte olan davalara uygulanmayacağını düzenlemektedir.

7155 sayılı kanunun 20. maddesiile Türk Ticaret Kanunu’na “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlıklı 5/A maddesi eklenmiştir. Bu madde ile konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı haline gelmiştir. Dolayısıyla tazminat istemi olmadan tespit, ref ve men talepli bir dava açılırken arabulucuya başvurmak dava şartı değilken ticari alacak ve/veya tazminat istemi içeren davada arabulucuya başvurmak dava şartıdır.

Arabuluculuk Süreci En Fazla Ne Kadar Sürecektir?

Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesinin ikinci fıkrasında da arabulucuya görevlendirildiği tarihten itibaren altı hafta içinde başvuruyu sonuçlandırması görevi verilmiştir. Bu süreyi arabulucu en fazla iki hafta uzatabilir. Özetle, ticari bir temele dayanan alacak ve tazminat talepleri için dava açmadan önce arabulucuya başvurmak zorunlu olmuş ve arabulucunun başvuruyu sonuçlandırması en geç sekiz hafta içinde olacaktır.

Arabuluculuk Aşamasında Anlaşılamazsa Ne Yapılması Gerek?

7155 sayılı kanun ile dava şartı olan arabuluculuk sürecinin nasıl yürütüleceği konusunu düzenlemek için 6725 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlıklı 18/A maddesi eklenmiştir.Bu maddenin ikinci fıkrası arabuluculuk aşamasında anlaşılamaması durumun da dava açılacaksa dava dilekçesine anlaşmaya varılamadığına ilişkin arabuluculuk son tutanağının dava dilekçesine eklenmesi zorunluluğunu getirmektedir. Bu tutanak dava dilekçesine eklenmediği taktirde mahkeme davacıya bu tutanağı sunması için bir haftalık kesin süre verir. Bir haftalık kesin süre içerisinde tutanak mahkemeye sunulmazsa dava, dava şartı yokluğu sebebiyle dava usulden ret edilir.

Arabulucunun Kim Olacağı Nasıl Belirlenecek, Yetki İtirazı Nasıl Yapılacak ve Yetki İtirazının İncelenmesi Usulü

Arabulucuların nasıl belirleneceği hususu ise 18/A maddesinin beşinci fıkrasında düzenlenmiştir. Arabulucu, arabuluculuk bürosu tarafından komisyon başkanlıklarında bulunan listeden belirlenir. Ancak taraflar, ortak olarak komisyon listesinde yer alan bir arabulucu üzerinde anlaşırsalar bu arabulucu görevlendirilir. Bu düzenleme ile iki tarafın da güvendiği bir arabulucuya başvurma imkânı tanınmıştır. Arabulucu kendiliğinden yetki araştırması yapamaz. Yetki itirazı en geç ilk toplantıda yapılmalıdır. Yetki itirazı yapıldığı taktirde dosya sulh hukuk mahkemesine arabuluculuk bürosu tarafından gönderilir. Mahkeme dosya üzerinden inceleme yaparak en geç bir hafta içinde yetkili arabuluculuk bürosunu belirler. Mahkemenin kararı kesindir. Yapılan inceleme için harç alınmaz.

Eğer mahkeme yetki itirazını reddederse aynı arabulucu yeniden görevlendirilir ve arabulucunun en geç altı hafta sonunda sonuçlandırma süresi tekrar başlar. Yetki itirazı kabul edildiği taktirde kararın tebliğinden/tefhiminden itibaren bir hafta içinde yetkili arabuluculuk bürosuna başvurulursa yetkisiz büroya başvurma tarihi yetkili büroya başvurma tarihi olarak kabul edilir.

   Arabulucuya Başvurmanın Zamanaşımına, Hak Düşürücü Sürelere, İhtiyati Tedbir Kararına ve İhtiyati Haciz Kararına Etkisi

Arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı durur ve hak düşürücü süreler işlemez. Dolayısıyla arabuluculuk bürosuna başvurmak haklarımızı diri tutacaktır.

Bilindiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 397. maddesi ihtiyati tedbir kararının dava açılmadan önce alınması durumunda kararın tebliği/tefhiminden en geç iki hafta içinde dava açılması gerektiğini aksi taktirde ihtiyati tedbir kararının kalkacağını düzenler. Ancak arabuluculuk bürosuna başvurma ile son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar bu iki haftalık dava açma süresinden arta kalan süre işlemez. Son tutanağın düzenlenmesi ile bu süre kaldığı yerden işlemeye devam edecektir.

Aynı doğrultuda 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 264. maddesi dava açılmadan önce ihtiyati haciz kararı alınması durumunda kararın tebliği/tefhiminden itibaren yedi gün içinde dava açılması gerektiğini aksi taktirde ihtiyati haczin kalkacağını düzenlemektedir. Burada da arabuluculuk bürosuna başvurma ile son tutanağın düzenlenmesine kadar geçen sürede yedi günden arta kalan süre işlemez. Son tutanağın düzenlenmesi ile bu süre kaldığı yerden işlemeye devam edecektir.

Arabuluculuk Faaliyeti Ne Zaman Son Bulacaktır?

Arabuluculuk faaliyetinin ne zaman son bulacağını 18/A maddesinin 10. fıkrası düzenlemektedir. Arabulucu taraflara ulaşamaz veya taraflar katılmadığı için görüşme yapamaz ise arabulucu, arabuluculuk faaliyetini sona erdirir. Doğal olarak tarafların anlaşması ve anlaşamama durumlarında da arabuluculuk faaliyeti sona erer. Arabuluculuk faaliyeti sona erdiği taktirde arabulucu, son tutanağı düzenleyerek durumu arabuluculuk bürosuna bildirir.

Taraflardan Biri veya İkisi İlk Toplantıya Geçerli Bir Mazereti Olmadan Katılmaması Durumunda Ne Olacaktır?

Taraflardan birisi ilk toplantıya geçerli bir mazeret göstermeden katılmaması durumunda arabuluculuk faaliyeti katılan tarafın talebi doğrultusunda sona erdirilebilinir. Bu durumda toplantıya katılmayan taraf, arabuluculuk son tutanağında belirtilir. Bu taraf,dava aşamasında kısmen veya tamamen haklı çıksa dahi yargılama giderlerinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilemez.

Her iki taraf da ilk toplantıya geçerli bir mazeret göstermeden katılmamışsa ve arabuluculuk faaliyeti bu sebeple son bulmuşsa tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerine bırakılır.

Arabuluculuk Ücreti Hangi Tarafça Karşılanacaktır?

Taraflar arabuluculuk faaliyeti sonucunda uyuşmazlık konusu hakkında anlaştıkları taktirde aksi kararlaştırılmamışsa arabuluculuk ücreti taraflarca eşit olarak karşılanır.Taraflar, arabuluculuk aşamasında arabuluculuk ücretini hangi tarafça karşılanacağı hakkında da anlaşabilir.

Taraflar anlaşamadığı taktirde arabulucunun iki saatlik ücreti Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanır.Taraflara ulaşılamaması veya taraflar katılmadığı için arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumlarında da ücret Adalet Bakanlığı’nca karşılanır.Tarafların arabuluculuk görüşmeleri iki saatten daha fazla sürmüş ve anlaşamamışlar ise arta kalan saatler için çıkan ücret taraflarca eşit şekilde karşılanır.

Arabuluculuk ücreti yargılama giderlerinden sayılır eğer anlaşamama durumunda dava açılacaksa dava dilekçesinin talep istem kısmında arabuluculuk ücreti de istenmelidir.

Arabulucu tarafından yapılan zaruri giderler Adalet Bakanlığı’nın bütçesinden karşılanır. Taraflar anlaştığı taktirde bu giderleri aksi anlaşmada kararlaştırılmadıkça eşitçe ödemek zorundadır. Tarafların anlaşamaması durumunda ise davada haksız çıkan tarafından bu giderler karşılanır. Dolayısıyla taraflarca bu giderlerin bakanlığa ödemesini talep edilmemiş olsa bile mahkemece re’sen haksız çıkan taraf aleyhine, Adalet Bakanlığı lehine bu giderlerin ödenmesine karar verilmesi gerekir.